.

.

30 Kasım 2010 Salı

ALE GİTANA!!!


''Gitarcılar ve şarkıcı sahnedeki yerini almış, cante az önce başlamıştı...O, salida'yı bekliyordu,sahne perdesini hafifce aralayıp loş salona göz attı.Chinitas tıklık tıklım turist doluydu yine...O hiçbirinin dilini anlamıyordu ama az sonra bütün dillerin şifreleri nasılsa çözülecek tek bir dil konuşulacaktı.Sangria testilerinden salona yayılan tarçın ve alkol kokusu genzine doldu,seyirciler her gece tekrarlanan bir grup show'u izlemek için doluşmuşlardı yuvarlak sahnenin etrafına oysa bu gece farklıydı. Bu gece doğaçlama solo bir dans sergileyecek,yanlız kendi için dans edecekti.Ruhu gitarın ve şarkıcının genizden gelen tenör sesine çoktan tutsak olmuştu.''Asi se canta!!!'' dedi gitaristlerden biri elini havaya kaldırarak coşkuyla, ''Asi se toca!!!'' diye cevapladı şarkıcı. Takip ışığı yavaş yavaş karanlık perdeye yöneldi, saçına iliştirdiği çiçeği düzeltti, minik siyah kutusundan çıkarıp castanetlerini taktı parmaklarına, başını dikleştirip omuzlarını geriye attı,bedeni bir ok gibi gergindi. Gitarlar sustu,şarkıcı sustu, hızlı ve uzun adımlarla sahnenin ortasına yürüdü,kollarını gökyüzüne uzattı,bileklerini zarif bir hareketle başının üzerinde birleştirdi,Şarkıcı sordas eşliğinde ''Vamo ya!!!''diye seslendi, ruhu, bedeni ile ritmin vuruşlarında bütünleşti, kısa ve küt topukların sesi duyuldu, artık sahne onundu..Aleee!! nidaları yükseldi, ''Asi se baillllla!!! diye bağırdılar hep bir ağızdan...Kanatlanmış ucuyordu adeta...,,

Sevgili Banucam, olmuş mu?Sevgili Mügeciğime ithafen kurguladığım için sulandırmadım:))şanslı Gitanaymış, yoksa çivisi kalkmış bir tahtaya takılıp çoktan  dizlerinin üstüne kapaklanırdı sahnenin ortasına geldiğinde:)))

Ahh Sevgili Nedukcuğum, sök-yap madem Endülüs'e gidecektik eşzamanlı, haber verseydin de beraber gitseydik, sen eldivenleri alır,ben sihirli kutumu bırakır bir koşu dönerdik:)))

Kaynak: http://www.melisflamenco.com/tr/flamenko.asp?subpage=sozluk

29 Kasım 2010 Pazartesi

Güller Açsın...



İtalya'da bir çanta firmasının yeni yıl promasyonu olarak hazırladığı bu çanta'nın başlı başına hoş bir hediye seçeneği olduğunu görünce paylaşmadan duramadım. Bir çırpıda yapılabilecek kadar basit olmasına karşılık son derece temiz, özenli  ve detay çalışılmış... Çok şık duruyor ama ben bunu o şahane fotoğraf çekimlerimle size yansıtamıyorum:( Gülün dalından ayırıp içini açınca bayağı büyükce bir alışveriş çantası oluyor. çantanızın kenarına asıl taşıyabiliyorsunuz. Aynı firma  yaklaşık 15 gün önce yine alışverişe promasyon olarak çanta içi düzenleyicisi ve kaplumbağa vermişti. Sağolsun ablam, hepsinden edindim:) çantanın içini düzenlerken onu da bir ara resimlerim. Öyle büyük alışverişler yapınca değil makul rakkamdaki alışverişlerde bile böylesi bir jest yapmaları çok güzel , güzel olan bir başka yanı ise tercihi sizlere bırakmaları...Bir yolunu bulup ablamı Sevgililer Gününde de göndermeliyim, bakalım o zaman ne hoşluklar yapacaklar...

27 Kasım 2010 Cumartesi

Bir masal gibi...

Demiştim yaa kral giyimine çok düşkündü...
Bir giydiğini bir daha giymez, giydiği giysilerden de kimse de olsun istemezdi.
Bütün gün sarayın dokuma tezgahları, terziler, makastarlar, kalıpcılar terzihanede gün boyu yeni kıyafetler yetiştirmek için durmaksızın çalışırlardı. Tam 3 yıl önce ''Benden iyi kimse size elbise dikemez, diktiğim elbiseyi sizden başkası giyemez'' diye kralın aklını  soytarı bir dolandırıcı, güya komşu  krallıkta başterziyim diye çelmiş ve günlerce krallıktaki ipek böceği kozalarını toplatıp,kazanlarda kaynattırmış ve aylarca dokuma tezgahlarında güya aptalların göremediği bir kumaşı dokutmuştu.Üzerine rivayet oydu ki hazineden gönderilen en değerli elmaslar, altınlar,zümrütler,yakutlar işlenmişti kaftanın. Üstelik her gün kralın üzerinde prova yapmış yakasını düzeltip,tam tamına beline oturtmuştu... Ama kimse görememişti ki...Tüm ahali hatta kral dahi görmüş gibi davranmış  kimse aptallığı kabul edememişti ki.... Taaa ki o küçük, çelimsiz çocuk tören alayında parmağıyla kralı işaret edip, kahkahalarla gülerek ''KRAL ÇIPLAK!!!'' diye bağırana kadar...
Olan oldu, hiç böyle kıyamet kopmadı, hiç böyle sessizlik olmadı, hazineden yüklüce bir servet kuş olup uçtu, en kötüsü de kralın şanı ''Çıplak Kral'' diye aldı yürüdü. Dokuma tezgahları o günden sonra daha hızlı çalıştı, tam da şu günlerde kralın giydiği o değerli kaftanlarla o tatsız lakap neredeyse unutulmaya yüz tutmuştu.
Bu kere çarşı  meydanında 3 arşını geçmez köhne karanlık terzi dükkanı bulunan yaşlı bir terzi krala ''Bir tek ben silerim üzerinize sıvanan lakabı dikeceğim giysiyle''diye kafa tutana kadar!!! (Acaba o güne kadar fukara cübbesi dışında herhangi bir soyluya kıyafet dikmiş miydi?kim bilebilir?) Kral'ın aklına 3 yıl önceki olay gelmiş ve pek bir hiddetlenmişti. Bu kere tedbiri elden bırakmayacak ve bu şaşkın terzinin restini görecek ya eski şanına kavuşacak ya da halk önünde bir kez daha çıplak kalacaktı. ''Restini görüyorum şaşkın terzi'' diye gürledi.''10 gün süre sana ya kıyafeti tören gününe kadar hazır edersin ya da tören başladığında kellene veda edersin'' ''Tamam''dedi terzi, ''sizden ne değerli taş isterim ne de altın, önce giyin elbiseyi eğer beğenirseniz ve hayatta kalırsam o zaman katını ödersiniz.Yanlız sizden bir çuval kermes, bir çuval ipek böceği isteyeceğim malum fakirlik'' dedi... Kral bir çuval kermes ile bir çuval ipek böceğini gönderdi viran dükkana ve beklemeye başladı.
Çarşı meydanındaki köhne dükkanın  ışığı 10 gün boyunca gece gündüz hiç sönmedi, kapısı hiç açılmadı, ipek böceği kozaları kazanda kaynatıldı,kermesler sağıldı .Çıkrık sesleri 10 gün boyunca hiç susmadı. Sarayda tören hazırlıkları başlamıştı, tören alanının hemen yanına bir de darağacı sehpası kuruldu. Halk suskundu, kim kimle tokalaşsa elleri buz gibiydi olacakların endişesinden...
Herkes bir merak tören alayını doldurmuş soluksuz bekliyorlardı kralın çıkışını.Yaşlı terzi bir değil iki kıyafet dikmişti kral için ve  sandıkta sakladığı kıyafetlerle sarayın yolunu tuttu. Anlaşmaya göre, kral kıyafeti giyecek, kendi bile görmeden gözleri kapalı halkın karşısına çıkacaktı.Terzi ise boynuna kalın urganı dolayacak darağacında bekleyecekti.
Öyle sessizdi ki ortalık... Dinledi ve tek bir alkış sesi duydu kral, derinden gelen bu alkış gittikçe kendisine yaklaşıyor ve yaklaştıkça da kuvvetleniyordu.  Kral dayanamadı boncuk boncuk terler döküyordu,gözündeki bandı hızla çıkardı, karşısındaki çocukla bir anda göz göze geldiler.Minicik bir elden çıkıyordu bu alkış... Buu o çocuktu.. 3 yıl önce ''Kral çıplak'' diye bağıran çelimsiz küçük çocuk tam karşısında durmuş minik avuçları ile kralı alkışlıyordu...Kral üzerindeki elbiseye dokundu, yumuşacıktı, rengi kermes kırmızısıydı ki daha önce bu renkte bir kumaş dokunmamıştı krallıkta, öyle değerli taşlar falan yoktu ama farklı,sade,sıcacık bir duruşu vardı. Kral çocuğu kucağına aldı ''Gerçekten beğendin mi yoksa o darağacında bekleyen adamı kurtarmak için mi beğenmiş gibi yaptın?'' diye sordu. Çocuk yüzünde koca bir gülümsemeyle ''Ne insanlar gördüm, üzerlerinde giysi yoktu, ne giysiler gördüm içinde insan yoktu padişahım, oysa siz bugün  boncuk boncuk terler döktünüz ya çıplaksam yine rezil olacağım halkın karşısında diye... ben cesaretinizi alkışladım, insan yanınızı alkışladım'' dedi...



Hadi bakalım masal bitttiiii, herkes bloguna:)))

Banucam şimdi tek kaşı havada gelir ''Allah Allah şimdi her işe bir öykümü yazacağız!!!'' der... Zaten bu öyküyü de şöyle akıllı uslu kaftanları yayına tam da gönderecekken,Banucamın sözleri geldiği için kurguladım:))) Kaşını havaya kaldırdım mı Banucuğum?

25 Kasım 2010 Perşembe

Kurdela Çamlar...

Özellikle çam ağaçlarını çok severim,her daim yeşildirler,o incecik yapraklarını  dökmezler çok da dekoratiftir gelirler bana kışın ayrı bir güzellik yazın ayrı bir güzellik, hele o kozalakları yok mu?.. Boş kaldığımda ya da telefonla konuşurken elime küçücük bir kağıt geçirir,hemen birşeyler çiziktirmeye başlarım,konuşma bitene kadar ev, cami, şemsiye, kuş, çiçek, ağaç,yelkenli ama en çok da ne yalan söyleyeyim çam çizerim...Çok mu çam deviriyorum ne, bir bakarım kağıt dolmuş :)))Ruhsal durumumu pek bir merak etmekteyim nicedir:)))

Bunlar sürekli çizdiklerimden hatırlayabildiklerim, daha bir dolu var ve bu kere kurdela ile kumaşa geçtim, kalıcı olsunlar bâbında...







20 Kasım 2010 Cumartesi

Kaftanlar/Tören/ Kılıç Alayı

Padişahım ''Kılıç Alayı''nda giymişti bu kaftanı, dün gibi hatırlıyorum:))
Arz-ı Hal

Değerli devletlüm,yüce padişahım,


Ferman buyurdunuz bütün kaftanlarınızı bu naciz kulunuza hibe ettiniz, ilk başlarda çok sevindik, padişahım ne yüce gönüllü, pek bir bonkördür dedik, çokk yaşa diye yeri göğü inlettik, iyi ettiler hoş ettiler dedik de ARTIK YETER DAAA!!!!

İki göz oda, 2 kapaklı gardrop geçilmez oldu dev gibi  azametli kaftanlarınızdan...Bir yandan Kraliçem haber yollar ''Hele bir üzerinde göreyim lime lime edeceğim o kaftanları!!'' ...öte yandan Vezir-i Azamla  gözgöze gelince parmağını boğazında sallar ''az kaldı,boğazını keseceğim'.

Sığmaz oldu kaftanlarınız bir türlü 2 göz gardrobuma, kapaklar her daim açık!!! Gece oldu mu kabuslar başlar Yüce Padişahım, Kraliçem bir kaftanınızı giymiş, hortlak gibi kollarını açıp zehir şişesi sallar kahkahalar atarak yüzüme yüzüme, bir diğer kapaktan elinde hançer vezir-i azam fırlar ''Siz onu bana bırakın Kraliçem,değmez  elinizi kana bulamayın!!!'' diye... En güzel kaftanınızı giymiş hemi de.. Elinde koca bir kılıç,gece boyu  boğazıma boğazıma hamle eder sallar da sallar .. Hep kabus, hep korku!!!

Yok Padişahım yokkkk, istemem kaftanlarınızı...Defterdar iki günde bir kolunun altında iki cilt mufassal ile adam yollar, Bir'un yolda görse kan ter içinde kalıncaya kadar peşimi kovalar ''Bunlar Beyt-ül malı, Öşür ödeyeceksin!!!''

Elçiler yaşlanmış kapınızda huzura çıkmak için beklerken padişahım, tam anlamıyla bin dereden su getirmeleri gerek kabule ererken.Ben kulunuz korkmaya başladım fena halde kellemden...Arkanızdan ne işler dönüyor, en geç sizin haberiniz oluyor,kraliçem, vezir-i azam ve defterdar bir olmuş kuyumu kazıyorlar, derin uykudasınız giyinip kuşanıyorsunuz da ruhunuz duymuyor...

Benim suçum ne , bir ferman ile iki çul için durup durduk yerde başımdan mı olayım?

Yok istemem artık kaftan falan yüce padişahım,bu fermanınızı geri alıp ben kulunuzu bağışlayınız.Rif’atlü ve merhametlü sultânım hazretlerinin hâk-pây-ı şerîflerine arz-ı dâ’î-i hakîr budur ki ;ferman buyurun, bıraksınlar peşimi, istemem kaftanlarınızı yeter ki ben huzur bulayım...

Tövbekar Kulunuz...

İade: 2 adet kaftan


Yokkk, yoook kesin Kaşıkçı Elmasını böldürmüş!!!

''Ohhh'' dediler...



Hani şuradaki  yazımda başlayan banyo aksesuarlarına devammm...

Ev halkı elime makası alıpta bluza hamle yapmadığım için bayağı bir dertlenmişlerdi yaa, bu bayram ''Ohhhh'' dediler, nihayetinde:)

Sadece rengi için aldığım , eşleri bulunmayan ve de üzerinde farklı 2 fiyonk türü bulunan havlunun ilk hallerini resimlemeyi unutup caaa'nım bluzume gözümü kapayıp vurdum makası...Koca fiyonklar yapmışlar sarma tekniği ile ,sökecek kadar enerjim yok,evirdim çevirdim nihayetinde o fiyonkları kapatabilecek bir baklava deseni oluşturdum..Biraz sutaşı ile de süslenince hem çift hem âlâ oldular ve görenlerce pek takdir edildiler...

Ev halkı ne mi dedi? Onlar susuyorlar daha efendim,ne diyecekler kumaşın sonuna kadar sabrederler ''Yeter artık, buladın her yeri'' diye sonunda  feryat ederler...Yaranılmaz yani:)))


8 Kasım 2010 Pazartesi

Asansörlü Telefon Kılıfı

Yine bir geri dönüşüm yolculuğu...
Malzeme yine aynı; plastik deterjan şişesi ambalajları...
Yine kalıp çıkarıldı,kesildi, biçildi,kumaşla kaplandı ve çöpe gitmektense yine işe yarar bir işlev kazandı ve bu kere asansörlü bir telefon kılıfına dönüştü:)
Yakın bir gelecekte çantanın içi  plastik atık malzemelerinden oluşan objelerden geçilmeyecek...
Aman varsın geçilmesin, piyasadaki bu tür telefon kılıfları fazla ciddiydi ve üstelik marka uyumsuzluğu nedeniyle benim telefonuma da dar geldi...
Hal böyle olunca ben de kendi markamı yarattım, fena mı olmuş?






Kalpli Kitap Ayraçları

Şu günlerde pek kitap okuyasım yok, zaman zaman bu moda giriyorum. İyi bir yazı dili olan, sürükleyici bir kitap bulma kararlılığı ve azmini hiç bırakmadan , yılmadan,umutla ama çoğu huzursuz zamanlar geçirdiğim bir durum bu. Fazla ticari veya fazla edebi, fazla siyasi, yazı dili ağır ve ağdalı ya da çok uçuk, sayfalarca mekan tasfiri yapan  kitaplar üst üste gelince oluşuyor bu durum bende. Bazen Top10 diye boy boy kitapevi raflarında yer alan kitaplarda bu durumuma neden olabiliyor. Bir yazarın peşine düşebildiğim gibi sadece bir kapak bile etkileyebiliyor beni ama içerik ümit ettiğim gibi çıkmayınca  ve beni sarmayınca adeta ruhum yaralanıyor. Elbet yaralarımı saracak bir kitap bulacağım... O zaman ben onun, o benim dilimden anlayacak, o günlerim uzak değil aralamalarım meyvesini verecek elbet... hazırlanmak gerek...
Kitap ayraçları yaptım sevgi ve umutla... bazısı kaldığım son sayfada bazısı da tekrar tekrar okumak isteyeceğim sayfa da kılavuzluk edecekler bana...

 

6 Kasım 2010 Cumartesi

Boyunluklu Şapka



Tamam kabul ediyorum  manken kötü :))) ama haksızlık etmeyin gecenin bir vakti nereden çocuk bulupta resim çekecektim:)))

Sevgili Banucam ile Tülinciğimin bu yazımı görünce ''Yememiş, içmemiş, yapmış'' diyecekleri kesin...
Evet yemedim, içmedim, yaptım hatta ardımda bir sürü yarım pörçük iş bırakarak.Önce kafama takılan çıkacak elden, şöyle bir ohh diyeceğim ardından diğerleri nasılsa biter..Arkamdan atlı kovalamıyor ya!(Yoksa kovalıyor mu?)
Örgü örmeyi pek bilmem, iki ters bir düzle götürüyorum işi aynen hayat gibi ama Allahtan onun ajuru iki düz bir ters :)) Öyle ajurlar falan fazla beceremem, yeni bir ajur örnek öğrenirim, bir heves bir iki parça bir şey yaparım sonra  örneği hiç yapmamışcasına unuturum ,sonra da bir yerde görünce hayranlıkla izlerim ''ayy ne güzel olmuş'' diye.
Bademe 1-2 parça bir şey ördüm doğduğundan beri severek kullanıldı. Bu yıl kış için ona bir şapka öreyim öyle bir şapka olsun ki hem başını hem boynunu korusun istedim.Ve öyle bir şapka olsun ki bundan sonra öreceğim ve geliştireceğim şapkalara model olsun çünkü gözlemlediğim bir dolu çocuk atkı ile pek barışık değil... 10marifette bir model yayınlandı onu beğenince,Banucama ve Tülinciğime danıştım en kolay en pratik nasıl yaparım diye.. İkisi de sağolsunlar ilgilendiler ve bana model gönderdiler, herkes kendi deneyimini yaşıyor, her ne kadar olmazsa sök, geri git, yeniden ör aşamalarını düşünmek beni biraz dellendirdiyse de model çıkarmak için düz örgü bu şapkayı ördüm.

Yapmak isteyenlere açıklaması: 100 ilmek 3,5 nr şişle başladım ve boynu saracak kadar lastik ördüm, lastiği örerken 1 tane ilik açtım. lastik bittiğinde her iki yandan 5 er tane kesip 90 ilmekle 2,5 lastik boyu ördüm ve örgüyü 30 ar ilmek bölümler halinde düşünerek ortadaki 30 ilmeği örerken her iki yanlardaki ilmekleri her sırada birer birer ördüğüm kısma ekleyip  keserek dikişsiz olarak örmeye devam ettim. 30 sıra  bu şekilde ördükten ve yandaki ilmeklerin tamamını tükettikten sonra yüzün yan kısmına gelecek kısımlarından ilmek üretip 2 parmak lastik örerek örgüyü bitirdim.Bir düğme 2 ponpon oldu, bitti...
Gelelim bir dahaki şapkada yapmayacaklarıma, düz örgü yapmayacağım, daha kalın ip kullanacağım, başı çevreleyen lastiğe geçmeden önce ortadaki 30 ilmeklik bölümü 15-20 ilmeğe indireceğim, boyun kısmını omuzlara doğru daha yayvan yapacağım ... Off yaa ne çok yapmayacağım şey var, en iyisi ben bir de öylesini örüp geleyim:)))

4 Kasım 2010 Perşembe

Çırpı Çam Ağacı



Belki uzunca bir süredir kullanıyoruz bu havluları ama dikkatimi çekmeleri şu günlere nasipmiş:)

Yılbaşı yaklaşıyor, adetlerimizden olmasa da çam ağacının süslenmesini severim.Sağlığım müsaitse ve de moralim de iyiyse her sene koy-kaldır yapma çam ağacımı  yılbaşından günler önce süslerim. Çam ağacı yeni bir yıla girmenin imidir ben de. Evde el ayak çekilince ışıklarını yakar, elime çayımı alır, camın önüne kurulur, karşısında keyif yaparım. Hele dışarı da kar varsa ve lapa lapa da yağıyorsa deymeyin keyfime...

Bu havlu etamin değil kadıfe benzeri bir kumaşa işlenerek havluya aplike edilmiş ve yapımı da kolay ve çabuk... Herhangi bir kumaşa yapılabilir...Yeni bir yıl yaklaşıyor paylaşayım belki bir kaç çırpı ile eşine dostuna hediyelikler yapmak isteyenler olur diye düşündüm. ,
Ben mi? Tabii ben de yapacağım hem de Aralık ayını beklemeden:)))


1 Kasım 2010 Pazartesi

Hezimet:(

Hani şu yabancı bloglardaki hatunlar penyeleri, kazakları şerit şerit kesip örüyorlar ve 10marifetteki arkadaşlarımız bunları sıkça paylaşılıyor ya, işte ben de aslen çokk daha fazla işime yarayacak bir penyeyi ayırıp aldım elime makası ve şerit şerit  sabırla kestim ve birbirine ekleyip koca bir yumak elde ettim.Sonra  tığ ile iri iri örmeye başladım. Gel gör ki koca yumak (bir penye bluz) tükeniverdi... Aklım sıra şöyle  genişce ama sığ bir kase yapacaktım ki benimki yeterli çapa bile ulaşamadı:( (Ne bereketli penyeleri varmış öyle şaştım kaldım)
Şerit olarak kesmeyip, içini biraz elyaf ile destekleseydim 1 değil, 2 kase çıkardı... Hezimet ki ne hezimet; atsam atamıyorum, ser de yok atmak ya.. ben de teflon tavaların arasında  birbirlerini  çizmesinler diye kullanmaya karar verdim, illa bir işe yarayacak, değil mi?