.

.

28 Ocak 2011 Cuma

Hop, hop değiş tonton!!!



Bu eve gel-geç gelen  eşyalar, gel ediminden sonra geç edimini bir türlü gerçekleştiremiyorlar:( İşte bu devasa Kütahya seramiği vazo da onlardan biri. Çok güzel renkleri ve kabartma bir dokusu var, el yapımı, oldukça eski, bakmayın resimde küçümen gibi göründüğüne:)) Hatta bu evde daha da eskidi. (14-15 yıl kadar) Asıl gideceği yer yazlıktı ama her defasında araba dolu, elimiz kolumuz dolu, aman kalsın şimdi, sana ne zararı var, duruyor orda, sırası mı şimdi derken bir türlü doğru adrese gidemedi... Gidemedi de keşke orada burada sürünürken zarar görmeseydi, bu eve geldikten uzunca bir zaman sonra (faili kim bilmiyorum)) ağız kısmından her nasılsa kırılmış, yine birileri tarafından da oldukça özensiz olarak yapıştırmış(onunda faili meçhul) Evle de ,evdeki eşyalarla da,  durduğu yerle de kel-alaka bir halde durup dururken şu  bluzüm kumaş kutuları içinde elime geçmez mi?Oleyyy!!! Bir gece bluzüydü vakti zamanında,  iyi de bir fiyat ödemiştim alırken (hatta bu yıl halen moda böyle dore simli bluzler, gündüz bile giyiyor ahali, giyip denemeyeyim şimdi nasılmış diye vazgeçerim sonra:))) 1-2 kere giyince ve beni dalayınca  atmaya kıyamadıydım bir gün yarar bir şeye diye o da durup duruyordu. EE sonra ne mi oldu?
Kesmeden biçmeden (ki ben vazo gidince sonra yine bir şekilde kullanırım o bluzu:)) ) bluzu vazoya giydiriverdim:)) Gözüme pek bir sade gelince de iki tane dev  tesbihle kokoşlaştırdım. Üstündeki çiçeklere bakmayın şimdilik  oradalar , sokağa çıktığımda dal toplamam lazım, bayağı büyük dallara ihtiyacım var (ağaç budama zamanını mı beklesem acaba),  biraz da tül boncuk  falan  onları da değiştireceğim nihayetinde önümüzde yıldan bol ne var?
Yılbaşında Tchibo da görmüştüm dekoratif  ışıklı çiçekleri, bir de sarmaşık gibi yapraklı olanlar vardı bu resimdekilere benziyor ama bunlar değil, onlar daha sade, kalmış mıdır halen bilmiyorum ama oraya elektrik götürme işini halledebilirsem neden olmasın der gibiyim. Yok yokk fazla hayal kurup abartmayayım değil mi, gitsin gideceği yere:))
Ayy siz şimdi ev ahalisinin tepkilerini de merak edersiniz. Ablam Brezilya da benimle uğraşacak hali yok portekizce öğrenme derdinde aynı lisanı bile konuşmuyoruz şu aralar:))  aney bir bana, bir vazoya sonra tekrar bana bakıp kafasını sallayarak gitti,kendini yormadı bu defa:)) Niye yorsun ki :) ben anladım onu:)))




Kolbastı oynayan bluz:))

Büyük geldi pek bir sümsük durdu.Benden zayıfmış:(


Ne yapalım bizde boyundan bağcıklı yaparız:)))


Tchibo da gördüğüm ışıklar,,ilki kumaş yapraktı benim gördüklerimin.

25 Ocak 2011 Salı

Dikiş Kutusu Ve Müştemitalarını Yenileme Çalışmalarımın En Yenisi:))


 Şuu dikiş kutusu var yaaa, şuu dikiş kutusu, bir dile gelse de  anlatsa derdini size... Her halde dillense ilk dileği;  ''Dört tekerim olsun kaçayım şu Fiamma'nın elinden'' olurdu. EEE haksız da değil hani, neredeyse her daim bir tarafını yenileyip duruyorum.
Ya bana ne demeli, o benden şikayetçi de benim ondan kalır yanım mı var? Yok aslında birbirimizden farkımız, ben de her daim hoşnutsuzum dikiş kutusundan ve de müştemilatlarından. Bende mi malzeme çok(!!!), yoksa yerleşmeyi mi bilmiyorum da bir türlü sığamıyorum,aklım ermiyor. Kim dikiş kutusu yapsa hep içini görüp birşeyler öğrenme isteği ile yanıp tutuşuyorum ama ne yalan söyleyeyim şöyle ebatları daha fazla büyütmeden aklıma yatan bir tane fikir de bulamadım.Daha bir dolu malzemem de eksikmiş üstelik o da mutlaka olmalı diye düşündüğüm. Mesela rulo makasım yazlıkta kalmış, yokluğunu ancak 2 yıl sonra farkettim,çıtçıtlarım, ağraflarım bitmiş... Duyan da beni Yıldırım Mayruk sanacak!!!
Bu kutuyu ilk aldığımda bir heves ham haliyle kullanmaya başladım ama içindeki asansörlü bölüm iç mekanı inerken çıkarken çok daraltıyordu, aslında düzen de yaratmıyor değildi ama o darlık beni fena halde rahatsız etmeye başlayınca aldım elime tornavida o iç mekanı söküp alt zemine indirdim. Bu kere de oluşan bölümlü alan makasın ipliğin, iğneliğin alanını bölmeye başladı yani öyle de olmadı, onu da çıkarttım nihayetinde.
Ama her el attığımda üst üste yığın yığın duran malzemelerden bunaldım durdum.
Yılbaşında Sevgili Nedukcuğum bir surpriz yapmış, ''Ayyy ne kadar guzel iyi günlerde kullan'' diye yorum yazdığım (ki içim gitmişti güzelliğini görünce) makas kılıfını bana göndermiş(Teşekkürler arkadaşım, sağolasın düzelmeme sebep olduğun için ayrıca), nasıl güzel, nasıl misler gibi  keçe bir kılıf  hem de iki gözlü... İçine görüntüsü hoş olmasa da keskin olduğu için kullanmaktan memnun olduğum makaslarımı yerleştirdim bir heves  gösterdim ev ahalisine ama hiç yakıştıramadılar o güzel kılıfa, o plastik saplı makasları, cık-cıklayıp durdular..huysuzlar ama  haklılar da... benim de hiç içime sinmedi:(
Evdeki malzemelerle 2011 model bir dikiş kutusu yaptım, umarım uzun ömürlü olur bu defakinin kullanımı ama şimdiki haliyle sonuçtan hoşnutum.
Gelelim neyi nasıl yaptığıma,kendimle inatlaştım, dışarıdan hiç malzeme almadan evdeki malzemelerle aslında hem ekonomik hem de mütevazi bir kutum olsun istedim. Bir tek makaslarım yeni :))) Aylar önce mutfak için alıp da kullanamadığım yapışkanlı folyo kağıt arandı bulundu ve kutunun içini dışını kaplamakla işe başladım, biraz aydınlansın içim istedim bu defa...renk olarak makas kılıfıma pek uygun değil, biliyorum, ama ufak tefek aksesuarlarla ona uyumlu hale de getirmeye çalıştım... 2 adet çikolata kutusu, bir adet kalın nikah davetiyesi, plastik şişe kapağı koltuk kaydırmaz keçesi, kumaş yara bandı, cırt cırt ve çeşitli kumaşlarla  iğneden ipliğe yenilenmiş hali ile işte huzurlarınızda...
Hadi gelin bakalım içineee eksiği gediği kalmış mı diye?Ay bulursunuz siz bir sürü eksikgedik:=( bulursunuz da, düşmenin artçıları yüzünden sol kolumla başım dertte:( bir de sol elim işe  yaramaz sanırdım öyle değilmiş meğer:(/ dirseği ve bileği bandajladık  3öğün jelleyip tekrar sarıyoruz dr 2 haftaya kadar düzelir dediydi ama işe yaramadı:(  pazartesi kontrol var ama cesaretimi toplayabilirsem yarın gidip bir an evvel yüzleşeceğim, büyük bir olasılıkla atelli bileklik takılacak bu defa:( dirseğe ne yapar düşünmek istemiyorum ama asıl sorunun kaynağı orası inşallah alçı falan demez düşer bayılırım yeniden:(( Moralim çok bozuk yani.. idare ediverin, eksik gedik görseniz de görmemezlikten gelin yaaa:))
Dikiş Kutusu ve müştemilatları:) Düğme Kavanozu, iplik kutusu ve lastik fermuar kutusu bir arada:))



Üst kapağa davetiye ile kapak yapılıp gizli bir bölme yapıldı. Mezura koltuk ayağı keçesi ile kaplandı. Minik çiçeği Esracığımdan:) Gğnlük iğneler için otel terliğinden sayfalı bir kitap yapıldı.Su şişesi kumai ile kaplanıp iğneliğe dönüştü Çirkin makaslarıma  da uydurukta olsa tümünü kaplayacak şekilde kılıf diktim.

Yeni makaslarım yeni kılıfında:)
Üst kapağı tutması için çırt-çırt kullanıldı yara bandı ile sol tarafı kutuya sabitlendi.

Çikolata kutusuna iplikler için bölme yapıldı. Kapitona kumaştan çıtçıtlar için 2 gözlü bir zarf dikildi.Eski iğnedenlik atılamadı, yapışkanlı kağıt ile kaplanıp, Dendenakcığımın Kartpostal etkinliğinde gönderdiği Matruşka ile süslendi:)

13 Ocak 2011 Perşembe

Örgü Bereler...



Fason işçi tutup ördürmüştür diyenler çıkacaktır muhakkak içinizden... Yokk yoook bu defa vallahi öyle olamadı:)) Onlar 2 tane örene kadar ben trikotaj fabrikası gibi bir dolu dokuyuverdim minik yüreklerim için...



Fason Kuzen'den bu ikisi:))


11 Ocak 2011 Salı

Yeni yıl çürükleri...


Kısa bir mola verdim.Bu yıla çürüklerle başladım, çürüklerle de devam ediyorum:)) Elimin üzerindeki ay-yıldız'ın yanına bu geçen kısacık süreçte kalçama, dizime,dirseğime ve alnıma da bir morluk ekledim:)) Yok yok, korkmayın onları da fotoğraflayacak değilim:)))
Az sonra yazacaklarımı okurken bir çoğunuz annemin  her zaman yaptığı gibi söylenmeye başlayacak:)) ''Eee o kadar yordun kendini, temizlikti falan derken olacağı buydu sonunda''...Ki bir çoğumuzda bunun bize söylendiğini duyuyoruzdur, ama ne duymak ne de durmak elinde değildir bazen insanın... Vıy-vıy-vıy, gıy-gıy-gıy yani benim iç sesimin umarsızlığı ile çoğu zaman... Yaptıklarımızı yapmasak olmayacak mıydı aslında hiçbirimiz de bilmiyoruz sebep-sonuç ilişkisinin nasıl, ne şekilde ve ne zaman kurulacağını? İşte gelecek dediğimiz böyle bir süreç, belirsiz ve sır dolu ve bir an ötemizde...
Gelelim asıl konuya; Uzun yıllar boyu evde yaşlı insanlarla yaşayan biri olarak hep A, B, C planları geliştirdim durdum. Evdeysem hemen şunu yaparım dediğim bir A planım, evde yoksam şöyle davranırım dediğim bir B planım, tüm seçenekler altüst olduğunda cebimde bir de C planım oldu her daim. Bugüne kadar da Allah'a şükür Allahın izniyle tıkır tıkır işledi bu planlarım... Ve bu planlarım ailemdeki bir çok kişi tarafından paranoyak yaklaşımlar olarak değerlendirilse de aile içinde adımı psiko'ya çıkarsa da her daim erken ve ilk yardım müdahalelerin de haklı olmanın sevincini yaşattı bana... Tüm planlarımın odak noktasına hep kendimi koydum ve planlarımda bir cep telefonu kadar uzak yardımcı aktörlerim oldu, acil,ambulans servisleri, hastaneler, doktor isimleri,yakın eczaneler, ilk aranacak akrabalar,arkadaşlar cep telefonuma kayıtlıydı SOS adı altında. Ayrıca evdeki telefon defterinin ilk sayfasında da aynı kayıtlar vardı, aile fertlerinin cep telefonları dışında...Ama bu defa yaşadıklarım bana bazen teorikle pratiğin hiçte örtüşmediğini gösterdi.

Şimdi gelelim bana bunları öğreten duruma: Cuma günü sağ kulağımın altı şişmeye başladı, çenem çıkmış gibi tuhaf bir gerginlik vardı. Sanki yüz felci gibi bir taraftan çekiyordu suratım.. İçten de  çok az boğazım ağrıyordu. Yemek yemekte zorlanıyordum ve yemeğe çalıştıkca da şişlik artıyordu. Gece bir ağrı kesici, bir grip ilacı alıp yattım, Cumartesi sabahı İkea ya gidecektik, baktım şişlik artmış kulağımın altında bir tavuk budu büyüklüğüne ulaşmış, İkea falan görecek gözüm yok, vazgeçtim. Sağlık Ocağı kapalı olduğu için 20 yaş dişi herhalde bu diye düşünüp eczaneden antibiyotik, boğaz spreyi, ağrı kesici gibi ilaçlar temin ettim ve ilaçları alıp, işlerimi bitirip  öğleden sonra tekrar yattım.Akşamüstü kalktığımda şişlik devam ediyordu ama çok zindeydim halsizlik falan hiç bir şeyden eser yok bende,  karnım da açıkmıştı, annemle tost ve çay yaptık, oturma odasına gelip televizyonu açtık. Bir ısırık aldım tosttan baktım olmuyor, yiyemiyorum. Bir yudum çaydan içeyim dedim o da olmadı. Kalkıp su almak, kana kana su içmek istedim, o sırada dudaklarımda ve sol elimin parmaklarında  bir uyuşukluk hissettim. Ama bir yudum su içsem geçecek hepsi diye kalkıp mutfağa doğru kimseye bir şey demeden yürümeye başladım. İlk 1-2 adımdan sonra ipleri gevşetilmiş yürümeye çalıştırılan sarhoş bir kukla gibi sendelemeye başladım.Diz kapaklarım ayak bileklerim boşalıyordu.. Bir yandan da Allah Allah ne oluyor bana deyip duruyordum içimden. Duvarlara çarpa çarpa  yalpa yapa yapa buzdolabına vardım, sürahiyi aldım suyu doldurdum ama ellerim boş, ellerim titriyor, sürahiyi atarcasına isterse devrilsin bir an önce yeter ki şu kapağı da kapatayım diyerek adeta buzdolabının içine fırlattım. Sonra bir yudum su aldım ve zangır zangır titreyen elimde bardakla tekrar koridora yöneldim. Gözüm karardı, hiç bir eklemim tutmaz oldu boş bir çuval gibi büyük bir gürültüyle yere yığılmışım. Tekrar kendime gelmeye başladığımda annemin sesini duyuyordum. ''Kızım ne oldu sana, korkutma bizi kızım...Allahının aşkına cevap ver''  arada babama talimat veriyor, su getir falan diye, belli ki çok korkmuşlar. Yeniden bayılmak istiyor bedenim, toparlayamıyorum bir türlü kendimi, ambulans çağırın demeye çalışıyorum diyemiyorum. Öyle çaresizler ki ve ben de öyle çaresizim ki... Allah'ım diyorum gücümü toplamalıyım, bir iki hamle yapıyorum pestil gibiyim, mutfağın sonundaki balkonda termosifonun üzerinde acil ambulans numaraları var (neden oradaysa!!!), aklıma da gözümün önüne de nedense bir tek o geliyor bir an önce o numaraya ulaşıp o magneti ellerine verip tekrar bayılacaksam  öyle bayılayım hiç olmazsa diye düşünüyorum. Yalpalaya sürüne annemle babamın yardımları ve nereye gitmeye çalışıyorsun diye sorguları arasında balkona ulaşıyorum. termosifonun yan tarafında magnet elimi uzatıyorum almak için ama yine gözüm kararıyor, yaşlı insanlar tutamıyorlar pelte gibi yine yığılıyorum bu kere ilk düştüğümden daha dar bir mekana yarı tezgahın üzerine. Son duyduğum yine annemin sesi... Kısa bir baygınlık bu defa ki... kendime geliyorum yavaş yavaş, daha iyi hissediyorum kendimi bu defa magneti avuçlayıp alıyorum oturma odasına kadar yardımla geliyorum. Üstüm başım sırılsıklam,titriyor bütün vücudum, elimdeki bardak devrildiğinde ıslandığımı sanıyorum ama terdenmiş o. Hemen ambulansı arıyoruz, kafam çok bulanık ama kendimdeyim, şuurum açık... ambulansı beklerken kıyafetimi değiştiriyoruz bu arada ambulans doktoru sürekli arıyor oradayız, buradayız, 20 dakika alır ulaşmamız, nasılsınız, yaşınız, ne oldu, nasıl hissediyorsunuz diye,bu arada kapı çalınıyor Lale geliyor, durumu öğreniyor ve bakıyor ki ben daha iyiyim o sırada tekrar arayan ambulansı iptal ettirip araba ile en yakın hastaneye gidiyoruz. Sonrası belli rutinler, kan tahlilleri,serumlar, iğneler gece 10 gibi eve ancak dönüyoruz. Tüm bunları yaşamamın nedeni ani ateş çıkmasıymış, ne daha önce yaşadım ne de böylesi bir şey gördüm,vücut şoka girmiş, ani susuz kalmış, bayılma kendini kaybetme de ondanmış. Teşhis  ağır tonsilofaranjit...Penisilinli ağır bir antibiyotikle şimdi tedavim devam ediyor.

Bütün bunları niye bu kadar detaylı anlattığıma gelince, hepinizin evde küçük  çocuğu, annesi, babası var. Yaşlılar da küçük çocuklar gibi, hatta küçük çocuklar bile bazen bizim ve onların düşünemediklerini düşünüyorlar...yaşlı insanlarsa panikleyince hiçbir şey yapamayabiliyorlar, kilitlenebiliyorlar onca tecrübelerine yaşanmışlıklarına rağmen, benim annem şöyle tecrübelidir, babam şöyle detaycıdır falan hikaye oluyor... üstelik annem 3 gündür benden kötü durumda bir şey yapamadım ben diye...Hepimizin ezberleri bozuldu, nasılsa ben varım diyemiyorum mesela ben artık eskisi gibi kendimden emin...Hiç bana bir şey olursayı konuşmamıştık mesela ki bir kaç kere yeltenmiştim o da olabilir diye de susturmuşlardı hep Allah gecinden versin diye diye, şimdi onları yerleştirmeye çalışıyorum A,B, C planlarının yanına...Sizlerde çocuklarınıza yaşlılarınıza her gün olmasa da yılmadan anlatın böylesi bir durumla karşılaştıklarında ne yapmaları gerektiğini, hiç bir şey yapamıyorlarsa komşuyu, güvenliği, blog görevlisini arayabilsinler, pencereyi açıp yardım isteyebilsinler, kilitlenmesinler diye...
Bir günü daha check ettik ailecek, bir gün daha geçmiş oldu, geçmişten geleceğe bu yolculuk sır ve belirsizlik dolu ve yaşayacaklarımız iyisiyle kötüsüyle sadece bir an önümüzde...
Hepinize çürüksüz,sağlık dolu bir hafta diliyorum....

4 Ocak 2011 Salı

Perilerim Geldi:))



Yok o periler bu periler değil , bunlar giden periler, yeni yıla girmezden evvel onları sevecek ellere gittiler bile...
Sevgili YellowAlien 10marifette yayınlamıştı benim de hoşuma gidince bunu minik yürekler için yaptım, daha yapacağım ama azcık ara:)))
Şİmdi gelelim bana gelen perilere;temizlik perilerinden bahsediyorum yani hey heylerden... Hani kaşını gözünü oynatınca tik kapan insanlar vardır ya bendeki durumda öyle oluyor. Sağolsun Gönüldeneleciğim başlattı yılbaşından önce yorumlarda ohh bir temizlik yaptım ki diye diye  ay neredeyse yılbaşı falan dinlemeyeceğim hiç bir yerlere gitmeyip bez kova sabunla yeni yıla gireceğim neyse tuttum tabii kendimi, ardından Banucam yılbaşı ertesi yemedi içmedi sabahın köründe çamı kaldırdı aklandım paklandım diye bir de hava atmaya başladı... Ben de evde sinir olmaya ve her yeri tozlarla kaplanmış olarak görmeye başladım tabiii...Ahh Tülinciğim şu yeni yıl dilek ağacına astıklarımızdan ''kirlenmese ortalık' bir tutsa yaa:( para pul istemiyoruz ne olacak ufacık bir dilek bizimkisi milletin istekleri yanında ama nerdeeee... İki gündür sessiz sedasız kazınmaktan blogcuğuma bile vakit ayıramadım ki yeniyıl çam ağacım bile hala yılın son yazısı olarak durup duruyor:( (Bakın arkadaşlar anlaşalım  bana gelip gidip yorumlarda bir daha bu konuya değinmeyin hatta gidip bloglarınızda da yazmayın tik kapıyorum görüldüğü üzere) Ama ne yalan söyleyeyim 2 gün kazındıktan sonra bi rahatladım bi rahatladım... Belim kopuyor, r harfi gibi duruyorum ayakta,diz kapaklarım zonkluyor,el parmaklarım kasık durumda , elimin üstünde koca bir morluk... mazoşist mi oluyorum ne morluk bile hoş gözüktü gözüme, yandan bakınca ay ve yıldıza benziyor:))
Keşke bir de yağmur başlamasaydı ya bugün:( olsun temiz camlara yağıyor diye teselli ediyorum kendimi yeni bir yılın ilk günlerinde pozitif olmak gibisi var mı ??? :))


Ayy ne zormuş insanın kendi elini çekmesi:)