.

.

31 Mayıs 2012 Perşembe

Bez Bebekler-1

İşteee huzurlarınızdayım yine, tabii yanlız değilim:))
Serpilciğimi sinir ettim, ne zaman hu dese ayy bir bebek diktim ki yayınlayacağım yakında bak gör diyerekten. Bir dolu aksilik oldu önce bir güzel kıyafetini falan diktim herşey bitti sıra yüzünü kaşını gözünü yapmaya geldi, elim mi ıslaktı kumaş mı ıslaktı bilmem boyayı sürer sürmez boya kolonya dökmüş gibi bir yayıldı botoks dudaklı bir hatun çıktı ortaya. Sinir oldun gitti canım bebek derken bir çamaşır suyu ile yıkamadığım kaldı ama nafile içine işledi çitiledikçe boya, uzunca bir süre kurumasını bekledim biraz soluklaşmış palgım dudaklar, bir kez daha denedim daha açık bir renkle ama yine besbeter oldu, sonuçta hiç içime sinmedi. Baktım olmayacak yeniden kafasını kaplayacak kumaş kestim, saçlarını söktüm kafayı kaplayıp yeniden diktim.
Çok çok olacak bu bebekler daha da geliştireceğim şimdilik elim alışsın, hatta 2 tanesi daha pek yakında bitti bitecek:)

İki bebeği birden kestim, kalıp yanıltmasın sizi:)


Herkes gider Mersin'e ben giderim tersine, bu yaşta olacak iş mi bu bebeklerle oynamak, önümde 2 tane örnek var halen tık yok bebek isteriz falan demiyorlar üstelik, ikilemde kaldı bir yanım ama daha erken yaşlardayım hani diyorum ne oluyor bana diyorum da:)) ama tepemi attırdı birileri(!) boşuna değil, giderken Banuya götüreceğim bunları, her ağacın gölgesine bir tane oturtturacağım:)), bahçesinde ''Bebeğinle Gel Partisi'' verecekmiş, ben kendim gelsem sizinkilerle oynasam dedim, I- ıhhhh dedi. Bir minibüse doluşup Eylül başı yola çıkalım kızlar, Istanbul'dan Ankara'dan, Kocaeli'den, İzmirden doluşup doluşup dayanalım kapısına hem depoyu da ancak boşaltırız:)) Siz bebeksiz gelin ben o zamana kadar hepimize yetecek kadar yaparım, huysuz kadın n'olacak:)))

Keşke diktikten sonra bu haliyle bıraksaydım , ben elbisesini dikerken...

bir kudurdu, bir kudurdu sormayın:)



Kafam şişti!!! hatta kalıbı dar kesmişim biraz göz kararı yapıyorum bunları...


Bir bağırdımmm'' Yeter, çıplak kalacaksın şimdi!'' diye somurttu oturdu:(
Veee işteeee bebeğimmmm:)) Basri'nin karısı Fatoş'a benzedi biraz, daha adı bile yok üstelik Fatoş mu koysam ne? Ama sanırım Fatoş Bebekler var, ŞuŞu Bebek??? Hımmm düşünelim birazz....









Arnavutköy Şenliğinin ardından...

Günler hızla akıp gidiyor, bahardan birşey anlamadık  daha çok yağışlı ve kasvetli havalar  birçoğumuzun modunu da düşürdü, yapacaklarımı, planladıklarımı, yapmak istediklerimi erteleyip duruyorum herşey yarım yarım, bu aylarda genelde yüksek bir moralde olamıyorum ama dilerim yazımız hepimizin iyi geçer. Ben kendi adıma böyle bir bahar hayal etmemiştim, daha sık deniz kenarına iner soluklanırım derken balkonda bile zor oturuyorum. Neredeyse Ankara'nın meşhur kırk ikindileri gibi hergün akşamüstü yağmur bulutları üzerimize boşalıyor. EE ne demişler Istanbul'da yaz, 2  bilemedin 3 ay...
Elim boş durmuyor ama yayılıp dağılıp keyfimce transa geçip bir şeyler üretemiyorum çünkü teyzem misafir biz de. Bu yüzden az atraksiyonlu işlerle meşgulüm.
Pazar günü Arnavutköy'deki Şenlikteydim, acaip keyifli bir gün geçirdik, sanal ortamda bloglarda paylaştığımız dostluğu gerçek hayata geçirdik bir çok arkadaşımla. Herkes bolbol resim çekti bense gezdim, dolaştım, gözümü gönlümü doldurdum. Öyle keyifli ve özenli hazırlanmıştı ki masalar herbiri cıvıl cıvıldı.

İşte bendeki resimler...

Serpilciğim önlemlerini almış şemsiyesini eksik etmemiş, eee belli mi olur  yağmurda yağar güneşte açar:))

 Bir diğeri Marifetli Perim ve Fidoşcuğumun...
Aynı anda onlar Meral'le beni çekerken bende onları çektim.

Bu güzel günü bana hatırlatsın her daim diye Serpilciğimden aldığım baykuşlarım nasıl şirin değil mi?
Yerim ben sizi, yerim...

 Hemen eve gelip balkonuma koydum, keyifle bakarken bakarken aklıma daha önce yaptığım ve tükettiğim baykuşlar geldi, bu şirinlikler karşımdayken hadi 2-3 tane baykuş broşta ben yapayım dedim, çabucak bitti, hızımı alamadım ilham geldi ya bir kere bu kere elime şu meşhur plastik şişelerimi aldım kestim biçtim, deldim, ördüm sonunda ortaya bu baykuş çıktı.







 Bunu ne mi yapacağım? Uzun zamandır jaluzinin kordonları ya ayağıma dolanıyor ya da düğüm olup açar-kaparken beni uğraştırıyordu. Kordon toplayıcı olarak çoktan baykuşlarımın karşısında yerlerini aldılar  bile efendim:)) 2 tane daha lazım üstelik:))




Ayyy  2, 3 derken birşey değil balkonumu baykuşlar basacak:)) Serpilciğime sormak lazım zehirli midir yoksa sihirli midir bu baykuşlar:)))

8 Mayıs 2012 Salı

Telden Kutu...



Toparlanmaya kaldığımız yerden devam:) tabii bir taraftan da dağılmaya da.  Balkon sadece beni barındırmıyor,  benimle beraber bir dolu ıvır zıvır da var içinde. Klimanın altındaki masamsı görünümlü dolap tepesine kadar tadilata gelen ustaların saklayın bunları dediği malzemelerle dolu. Evin her odasının rengine uygun boyalar, artan karo taşları, her alan için ayrı derz dolguları, taş yapıştırıcıları,  inşaat yaygıları ne ararsanız var. Güya rotuş yapmamız gerekirmiş renk tutmazmış bulamazmışız, saçma! Boyalar özellikle açıldıktan sonra ne kadar ağzını kaparsanız kapayın bozuluyor. Üstelik kalorifer isi, Istanbul'un kirli havası tozu toprağıydı derken 2 yıl sonra gerekti diye rötüş yapmaya kalktığınızda rengi  tutturmanız da mümkün değil. Daha ilk günden atmalı insan bunları nafile depolama. Olsun 2 yıl sonrada olsa aklım başıma geldi ve doğru çöple gecikmeli de olsa malzemelerin büyük bir bölümü buluştu. Çok elzem diye ayırdıklarımı da başka bir yere nakledince 2 gözlü dolap benim işimi görecek hale geldi. Bu dolaba boyaydı, onarımdı gibi işlerde kullandığım ufak tefek (!) malzemeleri koyacağım.:) İlk iş olarak kutu üretiminden başladım, tabii yine atılacak atık malzemelerle:))
Bu telleri başderdim  güvercinlerden kurtulayım diye klima üstü için aldıydık kümes telinden daha kaliteli sonuçta onun türevi bir şey, çit diye satılıyor..Klimaların üstünü kapattık, güvercinler yine geldi, klima üstüne çıkamadılar ama balkonun içinde kendilerine yer açmaya çalıştılar. Sonuçta işe yaramadı  ben balkonu balık ağı ile F tipine çevirdim ve kurtuldum :(
Bu telleri uygun boyutta keserek dolabın içinde kullanacağım kutuya çevirdim. İyi oldu, hem hafifi hem de sağlam oldu ama tel ile sardığımdan bağlantı yerlerindeki kılçıklar kutuların rahat hareket etmesini engelledi. Mutfak dolaplarına  örtü diye aldığım ama kullanamadığım yine atılacak malzeme ile kapladım adı ne bilmiyorum ama yumuş yumuş bir malzeme ve oldukça da sağlam, 2 tane büyük bir küçük kutu çıktı. Kutuları yapalı bayağı oldu da kaplamaları ve içlerini doldurmaları bu haftasonuna kaldı. Birine elimde kalan her türlü boyayı, diğerine de sprey boyaları tinerleri koydum. Şimdilik mi bilmiyorum heran değişebilir herşeyin yeri daha bir dolu malzeme var benim keyfimin gelip yerlerine yerleşeyi bekleyen. Hiç olmazsa aradan bir iş çıkmış oldu, balkon günleri başladı ben malzemeleri nereye koydum diye aranmaktan kurtuldum lakin boya malzemelerim azalmış, yer açıldı yaa alışverişe çıkmalı bir hobi market yapmalıyım artık değil mi? :))





7 Mayıs 2012 Pazartesi

Podoloji, Minik kuş ve Ahh Istanbulllll...

Dünün, dünden önceki günün devamı olsun mu bu yazı?
Nasıl bir başlıktır buuuu ama bu yazı tamamen hissettiklerime ithafen yazıldı, kuş da dahil:))
Sıkılan okumasın çok iyiyim:))

Bu güzel ,mahsun kuş benim sanal evlatlığım:))) 2009 un Kasım ayında Beraberblogda  kaybettiğim haberini yayınlamıştım. Banucuğum onu benim için bulmuş, nasıl sevindim anlatamam, ilk resim ayak parmağı olmasın diye bu güzelliği ve müjdeyi sizlerle paylaşayım dedim. Masa üzerimde şımarıp duruyor şimdi:)) Teşekkürler Banuşum:))

Bugün malum büyük gün 15 gün oldu Istanbul da yaşanan fırtına geçeli ama ben bugün ilk defa endişelerden uzak gerçekten mutlu mutlu döndüm eve. Malum bugün Podoloji, nam-ı diğer Ayak ve Ayak Bakımı ile randevum vardı. Açık açık, uzun uzun yazıyorum bu konuyu belki benim gibi kaçanlara yardımcı olur diye. Normal şartlarda bir yıl önce başladı tırnak batmasının asıl sorunu, havuza gittiğim için çok sık pedikür ile acı düzeyine ulaşmadan müdahale ederek hayatımdan ekarte etmeye uğraşıyordum, ta ki o mel'un güne kadar, biraz pedikürü geciktirince bir darbe aklımı başımdan aldı, tırnak gömüldü adeta. Sonra ilacı ulaştıramadığım o yer iltihaplandı, çeksinler kurtulayım istedim ama benim istememle olmuyor, 1 hafta antibiyotik kullandım ki müdahale edebilinecek hale gelsin diye. Sonra internette araştırdım her ne kadar sevmesem de bu huyumu ama çektirmenin kesin çözüm olamayacağını, çekimden sonra tırnak oluşana kadar geçen sürede yaz da olsa kışta olsa koruyamayacağımı düşününce moralim sıfırlandı gördüklerimden ve duyduklarımdan. Bu kez bir kez daha cerrahın elinden kaçtım. Lakin yine kendimi aynı sürece mahkum etmemek için araştırdım ve sonunda randevumu alıp hastane ortamında bir tedaviye başladım. Uzun soluklu bir tedavi ama sıklığı gitikçe seyrelecek ve1 yıl sonunda periodik ayak bakımına dönüşüp normal kontrol halinde devam edecek. Çok cana yakın bir hanım benim tedavimi üstlenen Podolog. Çektiğiniz ağrıyı, acıyı anlıyorum dedi, böylesi ağrıyı bir dişde bir de tırnakta yaşarmış insanlar. Diş ağrısı çok çektim ama bu başka dedim ama onun üzerinde  basarak yaşamaya çalışıyorsunuz dedi, haklı. Ne zaman sizden mezun olacağız diye sorduğumda güldü ve ''Ben sizleri  tedavi biter bitmez bitti artık deyip bırakıyorum 6 ay sonra da olabilir bu ama  bu kere sizler beni bırakmıyorsunuz, dolayısıyla ne zaman mezun olmak isteyeceğinize siz karar vereceksiniz'' dedi.
Tırnaktaki morluk vurmadan dolayı oluşan bir şey, normalde olmuyor böyle bir görüntü, geçecek.

Canınız hiç acımıyor, niye ben çektim bu sıkıntıyı bu acıyı diye de kendinize kızıyorsunuz. Çok steril bir ortam ve her alet size özel olarak ambalajından açılıyor.Her alet acaip güzel ve işlevsel. Tırnak batmasının asıl yarattığı sorun, tırnağın kenarlardan battıkça orta kısmının bombeleşip, tırnağın  eğrelip kalınlaşması ve  altında mantar oluşturmasıymış. benimki hafif durumda yılı itibarıyle ama  şansızlığım darbe,darbe alması kötü olmuş. Tırnağın iki kenarından telle kaldırıyor ve ortadan işkence gibi bir düzenek ile sıkıştırıp kenarların rahatlaması sağlanıyor. Sonra üzeri porselen tırnak yapımında kullanılan sert bir malzeme ile sıvanıp koruma altına alınıyor, hiç de çirkin bir görüntü oluşturmuyor. Daha o anda inanılmaz rahatlıyorsunuz, hatta işlem bitince alışverişe çıksam mı diye düşünecek kadar. Ama bugünlük düşmeden mütevellit vücudumun çeşitli yerlerindeki ağrılar henüz geçmedi, Etilere uzanmışken Big Cheff de güzel bir yemekle yetinip eve döndüm:)))

Gelelim bana yapılan işleme ve birazda ucundan maliyetini paylaşmaya bunu bu bilgi de yararlı olacak diye yapıyorum yoksa sevmediğim bir şey. Bir de sağolsun Gülenciğim benim için araştırdı Fethiye de:)) Oradaki maliyetle Istanbuldakini kıyasladığımızda fiyatlar fahiş gelebilir, lakin ameliyat düşünüldüğünde maliyetler ve can acısı ve de sonrası ç fazla diye düşünmemekteyim. Ben de iki başparmağa uyguladılar teli, özel bir tel büklümlü hazır halde bizim boncuk teli gibi ama esnek bişi, özel ambalajında tek tek açıyorlar ve iki yana takılıyor, hiç bir ağrı acı duymuyorsunuz, sonra telin tırnak üzerindeki iki ucu birbirine bağlanıyor ve bitiyor. Bu tel takma kısmı ilk sefer olduğu için biraz maliyetli o tellerin tanesi 140 tl civarında(x4) bir de takma ücreti var adet hesabı(x40)  ardından aletlerle diğer tırnakların bakımı ve son olarak genel ayak bakımı,o iki tırnak için kullanacağınız ilaç ve kullanmanızın sizi rahatlatacağı için önerdiği solüsyonla falan total maliyet ilk sefer 750 tl yi buluyor. Bundan sonra kontrol 15 gün sonra ve telin yeri değiştirilecek bakım yapılacak, ondan ücret almıyorlar. Sonra 1 ay sonrasına seans randevusu veriyorlar ki 80 tl fiatı ve devam ettiğiniz sürece aylık olarak bu ücret devam ediyor ki bana inanın çok makul geldi çünkü dedim ya ortamdaki aletler tüy gibi acısız ve sıfır kanama riski, steril üstelik ilk seferden sonraki seanslarda zaman da çok kısa. Hele daha başlangıçta ve benim yaşadıklarımı yaşamadan böyle bir sorundan kuaför ortamında kurtulmak için boğuşuyorsanız hiç düşünmeyin gidin derim.Ne nasır kalıyor ne de başka bir şey pirü pak, yumuşacık. Her iki ortamı da denedim, pedikürde can acısı oluyor ama bunda hiç yok, hatta gıdıklanıp gülebiliyorsunuz da.

Reklam için ücret almadım, inanın çok rahatladım ve sizlere de vesile olur da bir hayır duası alırsam benden de mutlusu olmaz. Hepinize sorunsuz günler diliyorum.

Gelelim şimdi canımı sıkan yeni bir başka  konuya, bu konuyu keşfetmem 3-4 gün önce kendiliğinden oldu, tuhaf ki tuhaf bir durumdu, lakin gözüm bir şey görmediğinden bir de Cumartesi günü düşüp de haberleri izleyemediğim gibi, gazeteye bile göz atacak halim kalmadığından resmi olarak geç vakıf olabildim. Hani şu balkon sefası yapıp ayaklarımı suya saldığımda gazeteleri aldım önüme bakarken bakarken bir de ne göreyim. İşte haber bu, beni benden alan konu bu!!! camını sere serpe açmayıp duruma vakıf olmayan Istanbulluları bilemeyeceğim ama açmadıysanız ve bulutlar halen dağılmadıysa sakın açmayın. İncecik yapışık bir toz tabakası bütün eve doluyor öyle kuru bezle toz alıp silinince çıkmıyor kolay, hatta mobilya cilaları ile bile aşılmıyor, çünkü havadaki nemle mobilyalara falan sabitlenmiş durumda. Bu yıl köklü bahar temizliği yapmayacağım, yaptıklarım yetmiyor mu deyipte üstten üstten geçiştirmeli yapan bana yapılır mı bu bilmem ama olan oldu. Ev battı bilmeden duvarlara dokunuyorum pudra gibi bir tabaka hissi, kapılara dokunuyorum aynı his. Sinir oldum. Ahh bana yapılır mı bu cancağzım çölünde kalsaydın ya ne vardı buralara kalkıp gelecek ve  beni üzecek!! Sil süpür günleri başlıyor yine, bahar temizliği de neymiş diye boşuna dillenmemişim bu sene meğer deliye hergün bayrammış:)))


6 Mayıs 2012 Pazar

Ayıldıııııı:))

Dünün devamı olsun mu bu yazı?

Canım benimm, özür dilerim senden, seni alırken niyetim  ağırlığımla ezmek değil yemekti :))
Vahşi bir başka cümle kurdum galiba:)) 



Kekik gördüğünüz üzere ayıldı, yaşatmayı başardım, bir kaç gün daha geçsin, toparlansın biraz tekrar toprağından çıkarıp daha düzgün fideler halinde ekeceğim, dün can havliyle bu kadar oldu. Rüzgar estikçe mis gibi kokuyor, değdi yani, saksıları pek sevdim 1 YTL ye sudan ucuz, balkondaki diğer saksıları bile yenileyebilirim, haftaya, ama aklım asıl reyhan, fesleğen ve nane de kaldı, onlarda köklüydü, keşke alsaydım dedim sera gibi olurdu balkon, haftaya gidersem onları da alacağım tek bir saksıya da olsa ekmek için:)) Hala haftayadan bahsediyorum değil mi, yok yok endişelenmeyim kafamı çarpmadım normal halim:)))

Pazarı severim ben, napim. Gülü seven dikenine katlanır bir tek taşcık beni yolumdan döndürecek değil ya hem o taş benle savrulmuş kimbilir nereye gitmiştir:))Annemin de bakışları düzeldi, artık dik dik bakmıyor, haftaya kadar o da  unutur:))

Dün pazardan aldığım bluzleri yıkadım, bugün ütüledim. Bu en sevdiğim, kolunda leke vardı çamaşır suyuyla çıktı, vallahi çıkmasaydı da ben oraya eteğindeki yazıyı copy paste yapıp yine giyecektim. Önündeki kızı, çantasını, ayakkabısını, şapkasını boncukla tamamen işlemişler. Renklerini de çok sevdim altına bir kot, hoş durur herhalde, daha olacak mı nasıl duracak diye giyip denemedim:))




Bu da ikincisi.Vintage bir görüntüsü var renklerinin dağılımını sevdim. Kotla da olur, kahve tonunda herhangi bir şeyler de. Buna da dantel ve yarım inciler var elimde onlardan biraz ekleyip süsleyeceğim bir de tekstil bişisi var boyutlandırıyor onuda deneyebilirim.




Ve bu da sonuncusu etek yanları sarkık, püfür püfür rengini de sevdim, taytla falan hoş durur. Kendimden birşeyler katar mıyım bu hali ile kullanır mıyım daha karar veremedim elimde cebine iliştireceğim aynı renk dantel var. Canım oynamak istiyor, yani şıkıdım şıkıdım değil yanlış anlamayın üzerime giyip oynamak değil kastettiğim, üzerlerine bir şeyler ekleyerek oynama eylemini yapmak istiyorum. Hem öbürünü istesem de yapamam zaten:))


Yine her işimi balkonda görmeye başladım, yakında yatağımı da  taşısam mı acaba? :)) Banu, benim adımı anmadan bana sataşmadan duramıyorsun değil mi diyor, ben de içimden  haklı  diyorum da, olmuyor, onun evin etrafındaki varenda ben de olsa herhalde nereye yerleşeceğim derken kafayı yerdim, zor işi vallahi Allah dağına göre kar mı veriyor ne?:))  Yarına randevu aldım, nette var gözüküyor ama yakınımdaki hastanede Podoloji yokmuş:( Etiler'e Sağlık Merkezine yönlendirdiler, gideceğiz göreceğiz, Allahın izni ile hallolup geleceğiz.

Gazetenin üstündeki Bizim Kahve yazısı ne de hoş durmuş yazımı bütünlemiş:))

Son durum budur:))

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Değdi ama... :))

Bugün ben pazara gittim, semt pazarına, Cumartesi günleri kuruluyor başlarda ufak bir pazardı ama büyüdükçe büyüdü, giyim de var,her şey var, her şey taze... Annem söylendi arkamdan ''Senin hiç işin, gücün, aklın da yok yine yüklenip geleceksin'' diye... Kapıyı çarptım çıktım, hala söyleniyordu arkamdan:)) 
Herşey ne güzel pazarlarda, yeşil sanki bir başka yeşil, kırmızı sanki bir başka kırmızı...Turuncular, sarılar, Allahım ne kadar büyüksün, böylesi bir renk armonisi ile cennet kıldın bize küçük dünyamızı diye diye önce bir tur attım pazarda. Enginarı kaçıracağız diye korkuyorduk kaç haftadır gidemedikçe Bayrampaşa enginarı daha çok körpe biraz geç alınca kılçıklanıyor,  Deep-Freze atınca rahat oluyor, gittikçe alıp alıp atıyorum, bir de iç bakla favorim. Dondurucumuz küçük, ev içinde dondurucu için yerimiz de dar, aslında yetiyor da biraz kış sebzeleri ile takviye edince...Barbunya ve bezelye de aldık mı kışlık depo tamam, annemin her gün ne yapsam bunalımı da azalıyor üstelik.

Gelelim '' Değdi ama..'' konusuna ve anlamına:)))

Torbaları buzdolabına koyarken resimlerini çektim:)) Malzemeleri dağıtmak pazar alışverişi yapmak kadar sevimli değil, kaynat, ayıkla bayağı yoruyor, ama ''Değdi ama'' lafı ilk buraya gitsin ve benden olsun:)), ben resimlere geçeyim. Bol sebze meyve resmi ile başbaşa bırakayım sizleri, günü geldiğinde doğru en yakındaki semt pazarınıza koşasınız diye. Bu arada pazarları kaldıracaklarmış, söylenti gerçi ama bir kez dillendiyse arkası gelir, üzüldüm:(


Şu domateslerin güzelliğine bakın, mis gibi hormon ilaç anlamam vallahi yiyeceğim. Hele ortadaki ithal miymiş, ihraç mıymış pek aklımda kalamadı miss gibi bir kokusu var. İthalse temiz maldır, ihraç fazlası ise hormonludur mutlaka:))
Değdi ama ...:)))

Ya şu meyvalar... Kutulu malı pek sevmem  altlarını doldururlar ama hormozsuz diye pazarın en mutena manavında böyle satılıyor ,satıcı göreyim altını diye döküp boşalttı.
Onca müşteri arasında benim gibisiyle uğraştı olmadı bir tane de ikram etti. 
Değdi ama... :))

Çıtır çıtır fasulyeler, çiçeği üstünde bademler, cam gibi patlıcanlar...
Bayağı ağırlaşmaya başladı el arabam...1,5 kilo ile 3 kilo arası en az aldıklarım:)
Değdi ama :))


Eve geldik, semizotlarını bezelyeleri ayıkladık imece, torbaladık kaldırdık, ehh yorulduk...
Yorulduk yorulmasına da değdi ama:))


Enginarları haşladık, kuruttuk, torbaladık...
Ehh işin bu kısmı zahmetli, değdi ama :))


Baklaları ayıkladık, yıkadık,haşladık,torbaladık, değdi ama:))

Bakla sarımsaksız olur mu? Taptaze daha iri dişlenmemiş sarımsaklar...
Arabayı çekemez oldum, domatesler, muzlar,çilekler sapında askılı sarkıyor. Hindistanda böyle taşıyorlar yükleri bisikletlerle yığın halinde o geldi aklıma, değdi ama:))
Daha maydanozlar dereotları, naneler var onları ilk yerleştirmişim buzdolabına foto yok:))


Bu kekikcik pazar hüsranım:( ahh bir bilseniz başına neler geldi garibimin...
belki kendine gelir ama baygın şimdilik. Saksıyı da pazardan aldım köklü görünce kekikleri, pek bir heves ettim geçen yılda ekmiş ve uzun süre kullanmıştım git-gel.
 Vahh garibim vahhh...
Şükret ki seni eve gelir gelmez kendimden önce tutup ektim:))
Düzeleceksin üzülme, seni aldığıma değdi ama:))

Bir de bluzler aldım 5 ytl tanesi, amma ucuz yaa şaşırdım kaldım, yine gideceğim haftaya daha güzel mallar getireceğim abla dedi o abla lafının hakkını vermeye gitmesem olmaz artık teyze diyorlar yaa pazarda bzuluyorum valla, yok anne deyin bari utanmadan!!! Onları da attım makinaya yıkanıyorlar, ütüleyeyim fotoğraflarım hele bir tane var ki çok sevdim,  Elena Miro'nun malı ki İtalyaya gittikçe Lalenin başının etini yerim....Kaynağı bulsam keşke burada, buradan gidiyormuş  demek ki vay vay:)))

Hooooppp, buu sebzeyi tanımıyoruz, bu da neyin nesi diye bakmayın!!! Bu görüntü benim dizimden kesit oluyor:)) 

Alışverişi bitirdim, taksi durağına  bir elimde onca yüklü çekçek arabası, bir elimde saksı ve kekik yürürken  minicik bir taş yüzünden kapaklanıp aylardır ödem yapıp dr dr gezdiren sakat dizime olanca hızımla bir düştüm ki kekik ağırlığımla ezildi büzüldü yukarıdaki hale geldi:)))

Eve geldim buz koydum, bunca yükü taşıdığım içinde, düştüğüm içinde bir de anneden okkalı azar işittim.
Gıkım çıkmıyor şimdi, sız sız oturuyorum oturduğum yerde:) Değdi ama:)) Hem düşen insan azarlanır mı nerde görülmüş şey, ne ayıp:))
Hafiften omuzda belde de ağrılar var, hapladım sus pus oturuyorum, annem gidip gelip suratıma ters ters bakıyor:))
Pazartesine randevu aldım ya, diğer ayak için Dr gitmişken onuda göstereceğim mecburen çünkü sağ ayak parmaklarım da ağrımaya başladı bu düşmeden sonra. Dr. kesin aklından geçirecek ''Geldi bir dengesiz daha'' diye:)) 
Aman desin, düştükten sonra bir gülme krizine tutuldum ki değdi ama...

4 Mayıs 2012 Cuma

Misafir:))

Ayyyy misafirim vardı bugün benim:)) Hep Banu yazacak değil yaaa bugünde ben bol resimli bir yazı hazırlayayım değil mi ama?
Hadi başlayalım:



Bugün balkonumda tatlı bir misafirim vardı:)) Pek eğlendik...
Bakar mısınız şuna nasıl da şirin nasıl da tatlı bişi:))

Pek de hamarat, eline örgüsünü alıp gelmiş...

Trikotaj makinası mübarek ördükçe örüyor, kıskandım vallahi...


Bir kaç saate kadar biter mi biter bu çileler bu gidişle... 





Kuşlar gibi bıcır bıcır da mübarek, nasıl şaşırmıyor deseni hayret ki ne hayret:))



Bende boş durmayayım, balkon küçük malum, bir sepet lazım bu yünlerin dağınıklığına...
Taşa oturuyor, üşütecek bir minder getireyim bari totosuna...



Kuşlara da bir yuva....

Bana da bişi lazımmm..... Ama ne?




Ahh bir bal latası, tam benlik:))....Hem de bu büyük olanı, takı askısı yaparım diye sakladıydım, küçük olanı ile daha önce bir minyatür çalışması yapmıştım hatırlarsanız, tuhaf gelecek belki ama aram çok iyi bu latalarla,arılar kadar olmasa da her baktığımda çok şey yaparım ben bunlardan deyip duruyorum:)) 



Kalk otur işin başına aradaki resimleri kaybetmişim bilgisayarın içinde bir yerden çıkacak ama bulunca eklerim artık.  Bölümlerdirdim latayı tahtalarla sonra zımparaladım, önce beyaza sonra da gökyüzü rengine boyadım. Çok seviyorum ben bu rengi, gökyüzü gibi , bulut gibi...


Bırakalım kurusun... Sonra verniklerim ben onu. Akıllandım, sprey vernik kullanıyorum artık:))



Evdeki hamur katılaşmış bu yüzden fotopisini aldığım bir hobi odasını elime ne malzeme geçerse ki karton geçti bu defa biraz boyutlandırdım.

Ahhhh bir baktım bizim hatun kurulmuş odanın baş köşesine...

Pekii öyle olsun dedim, kuşları ve kuş evini de yerleştirip bugünkü öykülendirmeyi sonunda tamamladım



Onlar ermiş muradına, haydi şimdi herkes bloğunun başına....






Sahi ne mi yapacağım bununla, vallahi pek düşünmedim böyle bir yolculuğa çıkmayı çok istedim sadece,  ne zamandır aklımdaydı  da yapmak üstelik,  hatta tam zamanını da söyleyeyim:))) 07 Mart 2012 Çarşamba, saat 10.44 (planlamadım ama epeydir yer işgal ediyormuş bilmeden beynimde, yaptım kurtuldum sonunda,  aklıma Badenin oyuncaklarından gidip gelip tırıklamak geliyor pis pis gülüyorum bizim eve transfer olan oyuncakları görüp yüzünün alacağı hali düşününce, dizerim raflarına ne tatlı olur değil mi? Hatta duymasın ilk teşebbüs onun için aldığım yumurta çikolatayı krize girince afiyetle yedim, içinden çıkan oyuncağı da  rafa yerleştirdim:))Ayyy ne cadı o ne cadıııı, görse ne yapar acaba?  Kesin el koyar bunlar benim der, iyisi mi ben o görmeden paketleyip kaldırayım:)) haberi bile olmasın....

Hepinize sevgiler...